26 Ağustos 2015 Çarşamba

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 2



Haydut ve Çöken Devletler

   İngiltere Başbakanı Tony Blair’in Dış Politika Başdanışmanı Robert Cooper, övgüye değer bir açıklıkla Yeni Dünya Düzeni’nin diğer amaçlarını da son kitabi Ulus Devletin Çöküşü 21.Yüzyılda Düzen ve Kaos’ta ilan etmektedir: “Postmodern dünya için zorlu olan şey çifte ölçüler düşüncesine alışmaktır. Avrupalılar kendi aralarında yasalar ve açık işbirliğine dayalı güvenlik temelinde iş görürler. Ama Avrupa kıtasının dışında iş görürken, daha erken bir dönemin daha kaba yöntemlerine geri dönmemiz gerekir. Zor, önleyici saldırı, aldatmaca. Heniz her devletin kendi için olduğu 19.Yüzyıl dünyasında yaşamakta olanlarla başa çıkabilmek için zorunlu olan her şey.” Cooper’a göre Avrupa’nın güvenliğinin anahtarı, “kendi aramızda yasalara bağlı kalmak, ama ormanda iş görürken ormanın yasalarını da kullanmak zorunda olmamızdr.”

   Açıkça yeni bir tür sömürgecilikten bahsedilmektedir. Wall Street Journal’ın editörü Max Boot, 11 Eylül 2001’in hemen ertesinde şunları yazıyordu:

“Birleşik Devletler’in, eskiden İngiliz sömürge askerlerinin nesiller boyu savaştığı birçok ülkeye askeri bir müdahalede bulunma isteği tesadüf değildir. Afganistan, Sudan, Libya, Mısır, Arabistan, Mezopotamya (Irak), Filistin, İran, Pakistan’ın kuzeybatı sınırı. Bu bölgenin hepsi, 19.Yüzyılda eski imparatorlukların otoritelerinin çöktüğü ve ortaya çıkan düzensizliğin Batılı ordular tarafından sona erdirildiği coğrafyalardır. Günümüzde, Afganistan ve diğer sorun yüklü ülkeler, aynı bir zamanlar koloni ordusu üniformaları ve şapkaları ile kendine güvenen İngilizlerin yaptığı gibi ülkelerine düzen getirecek yabancı yönetimler için yanıp tutuşmaktadırlar.”

   Saldırganlık “failing states” (çöken devletler) tanımı ile meşrulaştırılmaktadır: İnsan haklarının korunmadığı ve komşuları ve dünyanın geri kalanı için bir tehdit olan çöken devletlere karşı harekete geçilmelidir. Medeniyetin bu kara delikleri gerektiğinde bombalarla denetim altına alınmalı ve daha sonra Batı’nın patronajında yeniden inşa edilmelidirler. Financial Times köşe yazarlarından Martin Wolf, 10 Ekim 2001 tarihinde yayımlanan “Yeni bir emperyalizme ihtiyaç var” başlıklı makalesinde şu satırlara yer vermektedir:

“Çöken bir devlet kurtarılırken, sadık bir yönetimin en önemli unsurları –hepsinden önce zor mekanizması- dışarıdan yerleştirilmelidir. Batı, eski Yugoslavya’da şu anda tam da bunu yapmaktadır. Çöken bir devletin yarattığı risklerle mücadele etmek için safça dileklere değil, açık ve organize zorlayıcı güce ihtiyaç vardır.”

   Gerçekte, müdahalenin nedeni devletlerin çökmesi değil; çöküş, Batı’nın müdahalelerinin bir sonucudur. Saddam Hüseyin’in Irak’ı bir dikatatörlüktü, ama en azından işleyen bir devlet, bir respublica idi. Muhalifler, rejimin haydutlarının tehdidi altındayken, diğerleri rahatsız edilmeden yaşamlarına devam edebilmelerinin yanı sıra, elektrik, su, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayabilmekteydiler ve hatta kültür ve eğitim imkanlarına sahiptiler. Bağdat semalarında Amerikan bayrağı dalgalandığından beri bunlardan geriye, bir şey kalmadı. Gelişmekte olan bir ülke, pis bir kenar mahalleye dönüştü ve bu kokuşmuş bataklıkta İslami terörizmin kuluçkaya yatmış olması kimseyi şaşırtmamalıydı. Zalim Saddam’ın yönetiminde bunun da olması mümkün değildi.

   Ya da Afganistan: Taliban’ın Afganistan’da kız çocuklarının okula gitmesini engellemesi tabii ki kabul edilemez, ama en azından erkek çocukların eğitim alması hala mümkündü. Ancak artık bu bile pek mümkün değil. Bu gelişme cinsiyetler eşitlik yolunda atılmış bir adım olarak mı görülmeli ? Bir başka gelişme de, Kabil’in Birleşik Devletler tarafından özgürleştirilmesinden sonra Afgan eroininin yeniden Hamburg’taki okul bahçelerinde satılabiliyor olmasıdır. Bizim ülkemize kadar ulaşan terör ağlarının ve suç örgütlerinin finansmanını sağlayan uyuşturucu ticareti Taliban tarafından önemli ölçüde engellenmişti.

   Tüm bu yapılanların, Yeni Dünya Düzeni’nin imbiğinden geçmiş başka bir kavram olan “ulus inşası” ile ilgisi yoktur. Bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Uluslar inşa edilmemekte; parçalanmakta, en ufak parçalarına kadar lime lime ve un ufak edilmektedirler. İşgalciler, sömürgelerinde ve hamisi bulundukları ülkelerde kan batağına daha fazla battıkça, uygulanması basit böl ve yönet politikasına daha çok sarılmaktadır. Irak’ta, Bush’un kukla yönetimi, 2006 yılı Ekim ayında ülkenin Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında bölünmesini hızlandıran yeni bir anayasanın kabul edilmesini sağladı. Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) strateji dergisi Armed Forces Journal 2006 yılı yazında Akdeniz ile Himalayalar arasındaki neredeyse tüm sınırların değiştiğini gösteren haritalarla desteklenmiş senaryolar yayımladı: Pakistan ve İran’dan koparılan parçalarla petrol zengini yeni bir devlet, Belucistan, Türkiye’den de toprak katılarak büyük bir Kürdistan kuruluyordu. Suudi Arabistan, tüm komşularına toprak veriyordu. Bu planlara göre, İslam dünyasında taş üstünde taş kalmıyordu.

   Yugoslavya örneği, parçalanma sürecinin bir kez başladığında zincirleme bir reaksiyon yarattığını göstermektedir: 90’lı yılların başında ilk parçalanma sürecinde, Almanya’nın da aktif yardımıyla Tito’nun devletinden geriye sadece Sırbistan ve Karadağ kalmıştı. Bu federasyon da, 1999 yılındaki savaşla beraber güçsüzleştirildikten sonra parçalanmanın devamı geldi. 2006 yılında Karadağ, 2008 yılında da Kosova Sırbistan’dan ayrıldı. Sırbistan’ın içinde özerk bir bölge olan Kosova’nın ayrılması ile beraber iki kutupluluğun sona erişinden beri ilk kez, büyük bir devletin federe cumhuriyetinin, örneğin Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden ya da Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılmasından farklı olarak, bir yerel yönetim birimi bağımsızlığını kazanmış oldu. Bu gelişme, Balkanlar coğrafyasının ötesi için de bir örnek teşkil etti.

   Bu durumda, kim diğer Avrupa devletlerinin bir arada kalabileceği konusunda iddiaya girebilir ? Belçika, Yugoslavya’nın 80’li yıllardaki halini hatırlatan, ölüme en yakın adaydır. İskoçya, ekonomisi dökülen Büyük Britanya’dan ayrılıp Kuzey Denizi’ndeki petrol gelirlerini kullanmak ve Mary Stuart’ın zamanına dönmek istemekte. Transilvanya’da büyük Macaristan, Transdinyester’de büyük Romanya hayalleri kurulmakta. Bağımsız Korsika, bir mafya cumhuriyeti olabilir, Padanya (Kuzey İtalya) ise Venedik Doçluğu’nun mirasçısı olabilir. Mümkün olduğunca fazla çöken devlet yaratalım !

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI VE SOL TAVIR (Jürgen Elsässer)

(Sayfa 23-27)

Dizinin ilk bölümü için bkz.